
Sağlığın korunmasında ise egzersiz kuşkusuz en önemli bileşenlerden biridir. Düzenli olarak yapılan egzersiz bireyin hem fiziksel hem de psikolojik olarak kendini iyi hissetmesini sağlar. Koroner kalp hastalıkları riskinin azaltılmasında, kilo kontrolünde, esneklik ve kas kuvveti kazanmada, sırt ve bel problemlerinin azaltılmasında da egzersizden faydalanılmaktadır. Psikolojik yararlarının başında ise bireyin özsaygısını yükselterek stres yönetimi üzerinde etkili olması, anksiyete ve depresyonu azaltması, zihinsel gerilimi azaltması gibi olumlu etkileri vardır.
Egzersiz, düzenli olarak yapıldığında halk sağlığına önemli katkıları olduğu gibi depresyon ve atılganlık düzeylerini de azalttığı için toplumun refahını yükselten bir olgu olarak göze çarpmaktadır. Psikologlar, yürüyen veya koşan insanların depresyon yönünden hem psikolojik hem de fizyolojik faydalar elde ettiklerini görmüşlerdir. Bu tip egzersizler depresyon ve anksiyeteyi azaltır, kişiye kendini iyi hissettirir. Fiziksel egzersiz yaparken depresyon hislerinin korunması zordur. Dahası egzersiz mutluluk hormonları olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını arttırmaktadır.
Egzersizin beyin üzerindeki etkilerini göstermek amacıyla yapılmış çok sayıda çalışma mevcut. Bunlardan biri de düzenli egzersizin kronik ağrı hissini azalttığı – yok ettiği yönündeki araştırma. Sıçanlar üzerinde yapılan bu araştırma durağan yaşayan hayvanlardaki ağrıya neden olan reseptörlerdeki (hücre dışındaki bir sinyali hücre içine taşıyan bir protein) termal uyarıya karşı olan aşırı hassasiyetin 3 hafta sonra dahi devam ettiğini, egzersiz yaptırılan hayvanlarda ise bu aşırı hassasiyetin 5 gün sonra azalmaya başladığı tespit edilmiştir. Yapılan ölçümler sonucunda ise kısa dönemli egzersizin dahi ağrı hissini gideren endojen analjezik maddelerin salgılanmasını henüz aydınlatılamayan bir mekanizma ile arttırdığı görülmüştür.
Egzersizin diğer somut etkileri ise beyin hücrelerimiz olan nöronlar üzerine. Beynimiz vücut ağırlığımızın yalnızca %3’ ünü oluşturmasına rağmen kalbin pompaladığı kanın %20’sini, aldığımız oksijenin ise %25’ini kullanan çok kompleks bir organ. Egzersiz sırasında çalışan kaslara daha fazla kan gitmesi gerektiği için beynin aldığı kan miktarının yüzdesi düşse de kalp debisindeki büyük artışın sonucu olarak aslında beyne giden kan yüzde olarak azalsa da miktar olarak artmaktadır. Bu sayede beyin hücrelerine daha fazla miktarda ulaşan ve antiapoptotik bir molekül olan gelişim faktörü (growth factor) özellikle nörodejeneratif hastalıkların oluşmasına neden olan nöron ölümünü (apoptozis, programlanmış hücre ölümü yoluyla) azaltmakta ve hatta nöronların sayılarını ve büyüklüklerinin (yaptıkları sinapsların) artmasını sağlamaktadır. Bu sayede ise düzenli egzersiz yapılarak aralarında Parkinson (Xu, 2010) ve Alzheimer (Scarmeas, 2010) da bulunan bir çok nörodejeneratif hastalığa karşı durabileceğimiz görüşü bir çok araştırmacı tarafından desteklenmektedir.
Düzenli egzersiz beyin yapısını da değiştiriyor. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme gibi ileri görüntüleme teknikleri sayesinde düzenli egzersiz yapanlarda ön tekil korteksin aktivitesinin arttığı gösterilmiş. Limbik sistemin bir parçası olan bu bölge ise duyusal ve motor işlemleme, duygulama ve kavrama ile ilgili olarak bir çok bölge ile yoğun nöron bağlantısı içinde
Düzenli egzersizin insan beynine faydaları konulu bilimsel araştırmaların hepsini bunun gibi kısa bir makalede toplamak olanaksız. Ancak egzersizin faydalarını çok genel bir çerçevede anlamak ve hayat tarzlarımızı bu yönde değiştirmenin gerekliliği bu yazının çıkış noktasıdır. Sonuç olarak düzenli egzersiz başta kalp damar, tansiyon, şeker, solunum hastalıkları gibi hastalıkların ortaya çıkmasını engellemekte, bu hastalıklar kronik düzeyde oluştuğunda ise hastalıkların kontrol altında tutulması açısından büyük önem taşımaktadır. Yani koruyucu hekimlik açısından faydaları tartışılmazdır. Düzenli egzersizin halk sağlığına etkileri de azımsanmayacak kadar fazladır. Ayrıca kronik hastalıkların ilaçlarla tedavisine harcanan maddi kaynaklar egzersiz ile azaltılabilir, ve böylece bir devletin en önemli giderini oluşturan sağlık harcamalarını da önemli ölçüde azaltabiliriz. Bu ise kişi başına düşen geliri ve kişilerin mutluluk düzeylerini arttırıcı etki yapabilir. Refah düzeyi yüksek ülkelerdeki insanların sağlığı ilaçta ve hekimde değil egzersizde aramaları bu şekilde açıklanabilir.
Sonuç olarak sadece egzersizin beyin üzerine etkileri çerçevesinden baktığımızda bile özsaygımızı ve hayattan aldığımız zevki arttırmayı, mutluluk eşiğimizi yükseltmeyi, insanlarla olan ilişkilerde yapıcı davranmayı ve ilerleyen yaşlarda oluşma olasılığı yükselen nörodejeneratif hastalıklardan kaçınmayı istiyorsak düzenli egzersizin bu faktörler üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurmakta çok büyük fayda var.
